728 x 90

BAYRAMI İDRAK EDERKEN HATIRDA TUTULMASI GEREKENLER

img
Şuurlu her Müslüman, bağlandığı dinin yeryüzü ile buluşmasının ilk olarak gerçekleştiği toprakları gözleriyle görmek ister. Bir ömür boyunca hikâyesini dinlediği Allah Resulü’nün (s.a.s.) ilk olarak vahyi aldığı, insanları ilk olarak dine davet ettiği, ashab-ı kiramın Allah’ın vahyi ile ilk olarak tanıştığı, İslam davetine gönül veren müminlerin bu davet uğruna canlarını, mallarını feda ettikleri toprakları görmek her müminin hayallerini süsler.

Bizleri yine ve yeniden bir bayrama kavuşturan Rabbimize hamdolsun…

Yüce dinimiz İslam’ın en güzel yanlarından birisi de insan fıtratında bulunan bütün özellikleri dikkate alıp fıtratın ihtiyacını tam anlamıyla karşılayabilmesidir. İnsanın fıtratında sevinme, rahatlama, mutluluğunu insanlarla paylaşma özelliği vardır. İnsanın “nasıl sevindiği”, “sevinince neler yaptığı” onun kişiliğini ortaya koyar. Çoğu insan, fıtratında var olan bu özelliğini “şımarıklık”, “kibirlenme”, “yoldan çıkma”, “günaha girme” şeklinde ortaya koyar. Yabancı kültürlerin festival ve bayramlarına bir bakın. Cadılar bayramı, boğa güreşleri, domates savaşı festivali vb. Bu tür kutlamalar İslam’ın gayrimeşru kabul ettiği pek çok unsuru barındırır.

İslam dini, insan fıtratında var olan sevinme duygusunu yok saymaz. Bu duyguyu iki büyük ve zor ibadetin ardına yerleştirilmiş iki bayramla belirli bir grup, sınıf veya zümre ile sınırlı tutmaksızın tüm ümmet ölçeğine yayar. Bu bayramların ilki Ramazan Bayramı’dır. Bir ay boyunca oruç tutulmuş, nefse karşı savaş verilmiş ve bir ayın sonundaki galibiyet bayramla kutlanmaktadır. İkincisi ise Kurban Bayramı’dır. İslam’ın beş şartından ve en zor ibadetlerinden biri olan hac bitirilmiş, hacca gidemeyenler de hacıların sevincine kurban keserek ortak olmuşlardır.

İslam’ın bayramlarında “çılgınca sevinme”, “kendinden geçme”, “nefsani isteklere boyun eğme” yoktur. Bu bayramlarda her şeyden önce Allah’ı hatırlamak vardır. Bunun sonucu olarak her iki bayram da, hem iki büyük ibadetin ardına yerleştirilmiş hem de ibadetlerle donatılmıştır. Her iki bayram da Allah’a kulluğun simgesi olan namaz ile başlar. Tekbirler getirilir. Her iki bayramda da toplumun zayıf kesimleri başroldedir. Ramazan Bayramı’nda “fıtır sadakası/fitre”, Kurban Bayramı’nda ise kurban etlerini fakirlere dağıtma yoluyla fakirlerle gönül köprüleri sağlamlaştırılır, sevinç toplumun tüm katmanlarına dalga dalga yayılır. Böylece sevincin bir kesime ait olmasının, bir kesimin ise bundan mahrum kalmasının önüne geçilmiş olur. Her iki bayramda da akrabalık bağları, sıla-i rahim başroldedir. İmkân ölçüsünde ana babalar, akrabalar ziyaret edilir, elleri öpülüp hayır duaları alınır. Ziyaret edilemeyenler aranıp sorulur. Bu bayramlarda dargınlar barışır ve kucaklaşır.

Müslüman için bayrama yönelik hazırlık, arife gecesinden başlar. Bir rivayette şöyle denilmiştir: “Kim, iki bayram gecesini [yani arife gecesini] ibadetle geçirirse kalplerin öldüğü günde onun kalbi ölmemiş olur.” (Nevevi, el-Ezkar, s. 1717.)

Bayramın güzel sünnetleri arasında bayram namazına gitmeden önce gusletmek, en güzel elbiseleri giymek, dişleri fırçalamak, güzel koku sürünmek gelir. İnsanlar bayram namazına giderken ve namaz yerinde iken tekbir getirirler. Bu tekbirler Kurban Bayramı’nda biraz daha sesli iken Ramazan Bayramı’nda sessiz ve derinden getirilir. Bayram namazı kılındıktan sonra Müslümanların birbirinin bayramını tebrik etmeleri güzel bir davranıştır. Namazdan sonra aile fertleri ile bayramlaşmak, yakın akrabaları ve özellikle büyüklerimizi ziyaret ederek hâl ve hatırlarını sormak bayramın olmazsa olmazlarındandır.

Bayram günleri, Allah’ın kulları için tayin ettiği ziyafet ve sevinç günleridir. Ancak Müslümanların sevinçleri de meşru bir biçimde olur. Bir bayram gününde, Allah Resulü’nün evinde yaşanan şu hadise, bayram günlerinde sevinmenin ve eğlenmenin meşruiyetini ortaya koyar. Hz. Aişe (r.a.) şöyle demiştir: “Resulullah yanıma geldi. Yanımda iki tane cariye Buâs Savaşı ile ilgili şarkılar söylüyordu. Hz. Peygamber döşeğe yattı, arkasını döndü. Sonra [babam] Ebubekir geldi ve beni azarlayarak ‘Allah’ın peygamberinin yanında şeytanın borazanları ötüyor öyle mi?’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) ona şöyle dedi: ‘Bırak onları ey Ebubekir. Her toplumun bir bayramı vardır, bugün de bizim bayramımız.’” (Buhari, Fezailü’s-Sahabe, 75.)

Yine bir bayram gününde Habeşistan’dan gelen bir grup, mescitte savaş oyunu oynamışlar ve Hz. Aişe de bunu seyretmiştir. (Buhari, Cihad ve’s-Siyer, 80.)

İdrak etmekte olduğumuz Kurban Bayramı, İslam’ın iki önemli ibadeti ile iç içedir. Bunların biri İslam’ın şartları arasında yer alan hac ibadeti, diğeri ise Kurban Bayramı’na ismini veren kurban ibadetidir. Bu bayram vesilesi ile bu iki ibadetin önemine dikkat çekmek uygun olur.

Şuurlu her Müslüman, bağlandığı dinin yeryüzü ile buluşmasının ilk olarak gerçekleştiği toprakları gözleriyle görmek ister. Bir ömür boyunca hikâyesini dinlediği Allah Resulü’nün (s.a.s.) ilk olarak vahyi aldığı, insanları ilk olarak dine davet ettiği, ashab-ı kiramın Allah’ın vahyi ile ilk olarak tanıştığı, İslam davetine gönül veren müminlerin bu davet uğruna canlarını, mallarını feda ettikleri toprakları görmek her müminin hayallerini süsler. Günde beş vakit namaz kılarken yöneldiği Kâbe’yi gözü ile görmek, onun etrafında tıpkı gezegenlerin güneşin etrafında döndüğü gibi dönüp duran müminler topluluğuna katılarak o denizde bir damla hâline dönüşmek her müminin en büyük istekleri arasında yer alır. Sonrasında Medine şehrini görmek… Allah Resulü’nün hicret yurdunu, davetin devlete dönüştüğü yeri, ashab-ı kiramın Allah yolunda canlarını feda ederek savaş yaptıkları toprakları, Allah Resulü’nün ve ashab-ı kiramın vefatları sonrasında defnedildikleri toprakları görmek, Mescid-i Nebevi’yi, Ravza-i Mutahhara’yı ziyaret etmek hangi müminin idealleri arasında yer almaz ki?

Hac, iman kardeşliğinin küresel ölçekte somut olarak ortaya konulduğu bir uygulama alanıdır. Dünyanın dört bir yanından gelen ırkları, renkleri, dilleri, kültürleri farklı müminler aynı topraklarda yan yana gelirler. Birlikte tavaf yaparak kardeşlik denizinde birer damlaya dönüşürler, şeytanı birlikte taşlar, vakfe esnasında ellerini semaya birlikte kaldırarak dua ederler. Hepsi dünyevi elbiselerinden soyutlanmış, ihram elbiselerine bürünmüşler ve aralarındaki eşitliği gölgeleyecek her türlü görüntüyü geride bırakmışlardır. Orada makam, mevki, servet farkı hiçbir şey ifade etmez. Orada bütün müminlerin yüreği tek bir yüreğe dönmüş, bütün eller bir çift ele dönüşerek semaya kalkmış, bütün diller tek bir dile dönüşerek duaya durmuş olur.

Hac bir anlamda mahşerin provasıdır. Mahşer meydanında dilleri, renkleri, ırkları farklı olan bütün insanlık dünyadaki bütün makam mevki, şan şöhret gibi özelliklerini bırakarak hesap günü için bir araya geleceklerdir. Hacda da özellikle Arafat vakfesi esnasında dünyanın dört bir yanından, her renk ve ırktan insanlar aynı tip elbise ile Yüce Rabbimizin manevi huzurunda bir araya gelirler. Mahşer kalabalığını andıran bu kalabalık içinde mümin dünyevi düşünceleri geride bırakır.

Kurban Bayramı’na adını veren kurban ibadetine gelecek olursak; kurban, her şeyden önce Allah’a teslimiyeti simgeler. Hz. İbrahim’in oğlunu, Hz. İsmail’in canını Allah yolunda kurban etme konusundaki samimiyet ve teslimiyetleri böyle bir ibadetin temelini oluşturmaktadır. Kurbanın temel mesajını almış olan bir mümin, Kurban Bayramı’nda malından bir kısmı ile satın aldığı kurbanı feda ederek Allah’a teslimiyetini gösterdiği gibi Allah’ın emir ve yasaklarına uyma konusunda da bu teslimiyetini sürdürmeli, Rabbi için her türlü fedakârlığa hazır olmalıdır. Mümin, sahip olduğu bütün imkânları, onları veren yolunda sarf eder. Bu, onun ilahi rızayı kazanmasının tek yoludur. Kurban ibadeti, Müslümanlar arasında yardımlaşma ve dayanışma konusunda son derece önemli bir fonksiyon icra eder. Yüce Allah, kurban kesenlere hitaben “Ondan (kurbandan) hem kendiniz yiyin hem de yoksula, fakire yedirin.” (Hac, 22/28.) buyurarak kurban ibadetinin toplumun ekonomik olarak zor durumda olan kesimlerine yönelik faydasına işaret etmiştir.

Rabbimiz bayramların hikmetlerini kavramayı ve bu hikmetleri ruhumuza sindirerek yaşamayı nasip eylesin. Ülkemizde ve dünyanın her yanında Müslüman kardeşlerimizin, bayramı gerçek anlamına uygun bir sevinçle yaşamasını nasip eylesin.

Makaleler

Yazarlar