02 Temmuz 2025, Çarşamba

ESAT KABAKLI

Kurban Bayramı’na dair zihninizde yer eden ilk sahne nedir? O günlerin hafızanızda kalan ilk izini anlatabilir misiniz?

Babam işçiydi. Askerî fırında ekmek pişirirdi. Biz, babamın durumu iyi olmadığı için hiç kurban kesmedik. Benim çocukluğumdan Kurban Bayramı’yla ilgili aklımda kalan, ev sahibimizin bir kurban kesme hâlidir. O kurbanın gözünü bağlamışlardı. Başına büyüklerimiz toplanmıştı. Salavat getirerek, tekbir getirerek o mübarek hayvanı Allah yolunda kurban etmişlerdi.

O zamanlar Ramazan Bayramı’yla Kurban Bayramı sizin için nasıl ayrılırdı? Aradaki fark neydi?

Tabii Kurban Bayramı’yla Ramazan Bayramı’nı ayıran tek olay kurban kesmekti. Onun dışında, kurbanı paylaşmak vardı. Kurban bölünüp önce yakınlara, sonra akrabalara, komşulara verilirdi.

Hep Kurban Bayramı’nda kurban kesildiği gün yağmur yağdığını söylerlerdi. Bu da Allah’ın bir hikmetiydi. Öyle düşünürdük. Yağmur yağardı ki kesilen kurbanın kanı yerlerde kalmasın, temizlesin, ortalık yıkansın … “Yağmur yağdırıyor Allah’ım” diye düşünürdük.

Bayram namazına gitmek sizde nasıl bir duyguydu? O sabah yürüyüşü, o kalabalık ne anlatırdı size?

Biz her Kurban Bayramı ve Ramazan Bayramı’nda, 5 kilometre yukarıda olan Harput’a giderdik. Ben Elazığlıyım. Harput, yani eski Elazığ’daki Uzun Hasan’ın annesi Sarahatun’un yaptırdığı Sarahatun Camii vardı. O camide bayram namazı kılmak bizim için en kutsal, en olmazsa olmaz olaydı.

Bayram sabahı yola çıkardık, hangi arabaya el etsek bütün arabalar bizi alırdı. Cemaatle birlikte babam, abim ve ben giderdik. Namazımızı orada eda ederdik.

Çıktığımızda Harput’ta gayrimüslimler de olurdu. Onlar bizim kültürümüze alışmış, bizimle iç içe yaşıyorlardı. Caminin önünde, bayram namazı çıkışında hepsi Elazığ mahallî kıyafetlerini giymiş, bizimle bayramlaşmak için sıraya girmiş olurdu. Yaşlısı, genci sıraya dizilir ve çıkan herkesle bayramlaşırlardı. Bunu çok iyi hatırlıyorum.

Namazdan sonra evinize döndüğünüzde sizi neler karşılardı? Bayramın ilk misafirleri kimlerdi?

Babam bazen çalıştığı fırının yanındaki Kışla Camii’ne gider, namazını orada kılardı. Kendi bölüğünde çalışan, ekmekçi bölüğünden on askeri her bayram sabahı bize yemeğe getirirdi. Biz Sarahatun Camii’nden döndüğümüzde kapının önünde on çift asker postalı olurdu. Her bayram bu yaşanırdı.

Annem ve ablam fazla sofraya karışmazlardı. Hazırlık işlerini abimle ben yapardık. Askerlerle birlikte sofraya otururduk. Biz yemiş gibi yapar, onlara ikram ederdik. Şekerini, tatlısını verir, sonra onları uğurlardık. Ondan sonra aile içinde bayramlaşırdık. Annemin, babamın, kardeşlerimin ellerini öperdik. Küsmüşsek barışırdık.

Bayramlaşma evle sınırlı kalmazdı elbette. Sokağınızda, mahallenizde bayram nasıl yaşanırdı?

Bizim oturduğumuz sokak, Harputluların oturduğu bir sokaktı. Hepsi Harputluydu. Öyle bir âdet vardı ki… Sokağın en başında, yaklaşık 30-40 ev vardı. Belki 20, şimdi tam hatırlamıyorum. Bayram sabahı genç biri çıkar, ilk girdiği evdeki erkeği alır, ikinci eve gider. Oradan birini alıp üçüncüye, oradan birini alıp dördüncüye… Bu şekilde grup büyüyerek sokakta tüm evleri gezerdi. Sonlara doğru kalabalık azalırdı. İlk çıkan kişi evine döner, gelenleri ağırlar, otururdu. Bayramlaşma böyle güzeldi.

Hanımlar ise bayramın ilk gününden sonra -kendi aralarında “hanım bayramı” derlerdi- gezmeye başlarlardı. Çünkü bayramın birinci günü kimse gezmezdi. Herkesin kurbanı vardı, işi gücü olurdu.

Bayram sabahı ayrıca Harput'taki aile mezarlığımıza gider, geçmişlerimizin bayramını kutlar, kabir ziyaretimizi yapardık.

Bayramlık kıyafetlerin ve ayakkabıların çocuk kalbinde bambaşka bir yeri vardır. Sizde bu nasıl yaşanırdı?

Babam her bayram mutlaka bize elbise ve ayakkabı alırdı. O yoklukta bile bunu yapardı. Çünkü çocuklar için bayram demek, yeni elbise, yeni ayakkabı demekti. O, bayramın havasını oluşturuyordu. Bayram olduğunu çocuklara hissettiriyordu.

Ben çok iyi hatırlıyorum, ayakkabımı o kadar çok sevmiştim ki yastığımın yanına koyup yatmıştım. Kundura derlerdi. Küçük kundura… O zaman bile o küçük ayakkabılar kundura sayılırdı. Renkli renkli, kırmızılı, mavili… Bayrama özel, bayrama ait…

Bugünün bayramlarına baktığınızda neler hissediyorsunuz? O eski ruh hâlâ yaşıyor mu sizce?

Eski bayramlar… Tabii herkes çocukluğundaki bayramı güzel bulur. Çünkü çocuklara bayram gelirdi. Şimdi bayram oluyor mu, olmuyor mu? Millet tatile gidiyor. Akrabalardan uzak. Ben gurbetteyim. Komşularımıza gidiyoruz, o kadar. Ne akraba kaldı ne bir şey.

Bayramı çocuklar yaşıyor. Biz sadece rükûlar yapıyoruz. Büyüklerin yapacağı işler çocuklara göre değil. Bayramın hazzına varmak için çocuk lazım. Zaten bizde iki kız var, onlar da büyüdü artık.


Esat KABAKLI
Esat KABAKLI

Yazar hakkında bilgi bulunmamaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları