02 Temmuz 2025, Çarşamba

1982 HACCINDA ARAFAT: BİRLİK VE KARDEŞLİK

1982 yılı haccında, Arafat’taki çadır hazırlıklarını denetlemek üzere ikindi vakti otomobille Mekke’den yola çıkmıştım. O günün akşam saatlerinde hacılarımızın Arafat’a çıkış programını başlatacak ve gece geç vakitlere kadar bütün kafilelerimiz çadırlarına yerleştirilmiş olacaktı.

Arafat’a yaklaştığımızda, zaten puslu olan hava birden karardı, yağmur başladı ve kısa bir süre içinde yağmurla karışık fırtınaya dönüştü. Yerin ve göğün birbirine karıştığı fırtına o kadar dehşet verici idi ki yolda arabanın direksiyon hâkimiyetini kaybedip savrulmak işten değildi. Hemen arabamızı bir kenara çekip fırtınanın ve yağmurun dinmesini beklemek zorunda kaldık.

10-15 dakika sonra fırtına dinmiş ve biz Arafat’a varmıştık ki aman Allah’ım bir de ne görelim, Arafat’taki bütün çadırlar yerle bir olmuştu. Hiç mübalağası yok, binlercesinden ayakta bir tane çadırımız bile kalmamıştı. Bu sıkıntılı görüntü sadece bizim değil, diğer birçok ülkenin hacılarını da ilgilendiriyordu. Çadırlar hem sırılsıklam ıslanmış hem de kuma bulaştığı için ağırlaşmıştı. Yerden kaldırılıp yeniden kurulmaları kolay olmayacaktı.

Biraz önce, akşam saatlerinden itibaren gece geç saatlere kadar hacılarımızın Arafat’a taşınması ve çadırlarına yerleştirilmesi gerektiğinden söz ettim. Ama bir tek çadırımız dahi bulunmadığına göre şimdi ne yapacaktık? Eylül ayının son günleriydi. Yani gündüz saatlerinde mukaddes toprakların oldukça sıcak günlerini yaşıyorduk. Ertesi gün, sığınacak bir gölgenin bulunmadığı Arafat’ta, yakıcı güneşin altında sabahtan akşama kadar başları açık ve ayakları çıplak bu insanların hali ne olacaktı?

Çadırları bu kadar kısa sürede Suudi yetkililerinin kurması da düşünülemezdi. Çünkü bütün ekipleri Arafat’taki işlerini bitirmiş ve dağılmıştı. O an itibarıyla bir yetkiliye ulaşmak da imkânsızdı. Bu duruma göre her ülkenin hac sorumluları kendi hacıları için başlarının çaresine bakmak durumunda idi.

Derhal Hac Dairesi Başkanı ile yaptığımız değerlendirme sonunda genç hacılarımızdan ekipler kurarak çadırlarımızı yeniden kurmaya karar verdik ve bu iş için iki genç arkadaşımızı görevlendirdik. Her iki arkadaşımızın emrine gönüllü 19’ar kişi (hacı veya din görevlisi) verdik. Toplam 40 kişi olarak başladılar yıkılan çadırları yeniden ayağa kaldırmaya. Büyük mücadelelerle bu çalışma sabaha kadar devam etti.

Tabiatıyla hacılarımızın Arafat’a akışlarını da yavaşlattık. Bir taraftan hacı kafilelerimiz Arafat’a akıyor, bir taraftan ekipler çadır kurmayı sürdürüyordu. Kuruluşu tamamlanmış çadırların gelen kafilelere yetmediği durumlarda hacılarımız da genciyle ve yaşlısıyla bu çalışmaya katılıyordu. Çok şükür, sabahleyin güneş bastırmadan biz bu işi tamamlamış, bütün hacılarımızı çadırların altına almayı başarmış ve ancak rahat bir nefes alabilmiştik.

Ben Arafat sonrası günlerden birinde idareci arkadaşlarımdan biriyle Hac Bakanlığı Müsteşarı’nı ziyaret ettim ve Arafat’ta verdikleri çadır hizmetinden hiç istifade etmediğimizi söyleyerek çadır paralarının geri verilmesi gerektiğini söyledim ve bunun için kendilerine bir dilekçe sundum. Bu yaptığımız, göle maya çalmak gibi bir şeydi. Ama maya tutmuş ve biz istifade etmediğimiz bu hizmetin karşılığını geri alabilmiştik.

Arafat günü Suudi yetkili makamları da havadan çekilmiş fotoğraflarla bu durumu tespit ettikleri için derdimizi anlatmamız zor olmamıştı. Dilekçemiz hemen konuyla ilgili heyete havale edilmiş, anında müzakereye alınmış ve henüz biz bakanlıktan ayrılmadan talebimizin kabul edildiği bildirilmişti. Doğrusunu söylemek gerekirse bu hızlı işleyişe hayret etmiştik.

Bir gün sonra muhasebeci elemanımızın Hac Bakanlığı muhasebesinden teslim aldığı paranın miktarını hatırlamıyorum. Ama bu parayı vakfın hesabına almayı uygun görmediğimden, tamamının o yıl hacda bulunan hak sahibi hacılarımıza dağıtılması talimatını vermiş ve her bir hacıya parası iade edilmişti.

 

Dr. Tayyar ALTIKULAÇ
Dr. Tayyar ALTIKULAÇ

Yazar hakkında bilgi bulunmamaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları