02 Temmuz 2025, Çarşamba

BAYRAMLAR GÖNÜL KÖPRÜLERİDİR

Farklı alanlarda hayret verici gelişmelerin yoğun olarak yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Hızlı ve sürekli bir şekilde değişen modern zamanın toplumsal dinamikleri, hayatımızı bütün yönleriyle etkisi altına almış durumda. Şiddetli bir kültürel baskı içindeyiz. Bu baskı dinî değerlerimizi de yıpratarak toplumsal hayatımızda kırılmalara sebep oluyor. Gerek bireysel gerekse sosyal bağlarımız giderek anlamını yitiriyor ve geleneksel ilişkilerimiz gitgide aşınıyor. Bundan dinî bayramları kutlama alışkanlıklarımız da nasibini alıyor. Zira modern çağ, peşi sıra sürüklediği insanı hızlı yaşama biçimiyle daha fazla bireyselleştiriyor ve özellikle dinî bayramların insanlarda uyandırdığı ruhu değişime uğratıyor. Bayramların geleneksel uygulamaları artık bir yük olarak algılanıyor. Akrabalara, eşe dosta, komşuya yapılan bayram ziyaretleri yerini çoğunlukla tatil planlarına bırakmış durumda. Coşkulu, huzur dolu kalabalık aile buluşmaları neredeyse unutulmak üzere. Bayram namazlarından sonra evlerde sevgiyle ve hasretle kurulan bayram sofraları iyice tenhalaşırken, insanlar daha yalın bayramlar geçirmeyi tercih ediyor. Artık sıcak teması, yüz yüze görüşmeyi gerekli görmüyor, bunun yerine sanal iletişim yollarını kullanmayı daha uygun buluyor. Muhabbet dolu misafir meclislerinin yerini büyük oranda sosyal medya tebriklerinin aldığına şahit oluyoruz.

Yaşanan bu kadar olumsuzluğun temel sebeplerini çok yönlü değerlendirmek mümkün. Ancak bencillik, sorumsuzluk, ihtiras, açgözlülük, çıkar gözetme ve kendini müstağni görme… adına ne dersek diyelim tüm bu olumsuz davranış biçimleri insanın dünyaya aşırı tamahından, gelip geçici olanı aşırı sevmesinden ve ahireti, âdeta unutacak derecede bir yana bırakmasından (Kıyamet, 75/20-21.) kaynaklanıyor.

Oysa bayram, kavram olarak dahi sıcak bir kelime. Ferdî ve içtimaî açıdan her türlü sevincimizi ifade etmek için kullanıyoruz. Milletlere ait toplu sevinç, mutluluk ve kutlama vesilesi mahiyetinde kabul gören belirli zamanları ifade etmek için de tercih ettiğimiz ortak bir terim. Toplumların müşterek değerlerini simgelediklerinden, bayramı olmayan bir milletin varlığından söz etmek mümkün değil. Bizler için dinî bayramlarımız Yüce Allah’ın kullarına sevinç ve mutluluk kaynağı olarak armağan ettiği eşsiz zamanlardır. Birlik ruhumuzu zinde tutan, aramızdaki sevgi ve kardeşlik bağlarının güçlendiği, toplumsal dayanışmanın arttığı, kardeşlik ruhunun pekiştiği rahmet günleridir. Kendimizden başlayarak sevgi ve güvene dayalı bir huzuru topluma yaymanın, dinimizin emrettiği üzere birbirimizi kardeş bilerek yetim ve öksüzleri sevindirmenin, ihtiyaç sahiplerini gözetmenin, dargınları barıştırmanın, birbirimizin gönlünü fethetmenin fırsatlarını sunan kutlu zaman dilimleridir. Bayramlar, toplumsal hafızanın diri tutulması bakımından da kültürel hayatta çok önemli bir yer tutmakta ve değerlerin gelecek nesillere aktarılmasında etkin bir taşıyıcı işlevi görmektedir. 

Bu sebeple bayramlarımızı hem ferdî hem de içtimaî bakımdan yok olma kaygısı taşıdığımız değerlerin yaşatılmasına vesile bilmeliyiz. Zira ancak değerler dünyamıza sahip çıkarak manevi açıdan güçlenebiliriz. İlişkilerimizi değerlerimizle temellendirerek, sosyal hayatımızı şekillendirerek, akrabalık ve komşuluk bağlarımızı güçlendirerek zenginleşebiliriz. Bunun için derinliğinde tazeliğini koruyan dinî ve kültürel değerlerimizi daha da canlandırmalıyız. Bir oyalanmadan ibaret olan dünya hayatının (Ankebut, 29/64.) gelip geçiciliğini dikkat alarak biraz yavaşlamalı, sakinleşmeli, bir nebze olsun durup dinlenmeliyiz. Hem yaşadığımız hayatı hem de ahiret hayatını düşünüp sorumluluklarımız çerçevesinde yapıcı ve onarıcı bir üslupla kendimizi sorgulamalıyız. Kapsamlı bir muhasebe yaparak dünyaya meylimizi azaltmalı ve nefsimizin olumsuz yanlarını törpüleyerek infak, vefa, fedakârlık, paylaşma, yardımlaşma gibi erdemleri karakterimizin bir parçası hâline getirmeliyiz. O zaman muazzam gönül köprüleri kurulacak, böylelikle toplumsal dayanışma güçlenerek artacaktır. Kırgınlıklarımız, anlamsız çekişmelerimiz daha makul bir şekilde değerlendirildiğinde nihayetlenecek; geçmişte yaptığımız hataların ağır yükü af ile hafifleyecek, uzaklıklar sıcak bir selamlaşma ile ortadan kalkacaktır.

Dinî bayramlar müminlerin en seçkin günlerindendir. Çünkü bu günler, sorumlulukların yeniden hatırlandığı, derin hatıraların yeniden canlandığı zaman dilimleridir. İdrak ettiğimiz Kurban Bayramı Allah’ın rızasını kazanmak için verilen çetin mücadelenin, sabır ve metanetle geçirilen zorlu günlerin hatırasıdır. Bizlere Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in tabi tutuldukları imtihanı, bu süreçte sergiledikleri sadakat ve teslimiyeti, Allah’a olan bağlılıklarını hatırlatır. Onlar vasıtasıyla bizlere öğüt verir. Kulluğumuzla ve bunun gereği olarak da sorumluluklarımızla ilgili bizlere uyarılarda bulunur. Dünyanın bir imtihan yeri olduğuna ve herkesin kendince bir imtihana tabi tutulduğuna dair bizleri ikaz eder. Geldiği her seferde insanların sevdikleriyle bir arada olmalarının, aralarındaki dostlukları geliştirmenin, aile ve komşuluk bağlarını güçlendirmenin kıymetini ortaya koyar. Şartlar ne olursa olsun insanlar arasında kaynaşmanın, dostlukları ilerletmenin ve ilişkileri geliştirmenin bir yolu olarak bayramların bize hatırlattıklarıyla, özündeki manevi değerleri korumak bizim elimizdedir.

İyilik ve yardımlaşmanın, davranışların bir parçası hâline getirildiği bayram günlerinde; dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan elim olaylar, katliamlar, soykırımlar, felaketler, menfaat kavgaları, çıkar ilişkileri neticesinde acı çeken, yokluk yaşayan, insani hakları ellerinden alınan ve huzurlu bir şekilde bayramları kutlamaya hasret kalan kardeşlerimizi maddi ve manevi olarak unutmayalım. Nihayetinde davranışlarımız, tüm çabamız, yaptığımız iyilikler, katlandığımız fedakârlıklar, sadakat ve teslimiyetimiz, Allah’ın rahmetini kazanmak, rızasına ermek içindir.

Kurban Bayramı’nın Yüce Allah’a ve canlı cansız tüm mahlûkata karşı sorumluluklarımızı hatırlatmasını, iyilik ve merhamet yolunda yeni bir hayatın başlangıcı olmasını ümit ediyorum.

Bu rahmet günlerinin manevi yükselişle kalplerin huzur ve refahına vesile olmasını diliyor, ülkemiz ve tüm İslam âlemi için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Mevla’dan niyaz ediyorum.

Prof. Dr. Ali ERBAŞ
Prof. Dr. Ali ERBAŞ

Diyanet İşleri Başkanı

Yazarın Diğer Yazıları