Farklı alanlarda hayret verici
gelişmelerin yoğun olarak yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Hızlı ve sürekli
bir şekilde değişen modern zamanın toplumsal dinamikleri, hayatımızı
bütün yönleriyle etkisi altına almış durumda. Şiddetli bir kültürel baskı içindeyiz. Bu baskı dinî
değerlerimizi de yıpratarak toplumsal hayatımızda kırılmalara sebep
oluyor. Gerek bireysel gerekse sosyal bağlarımız giderek anlamını yitiriyor ve geleneksel
ilişkilerimiz gitgide aşınıyor. Bundan dinî bayramları kutlama alışkanlıklarımız
da nasibini alıyor. Zira modern çağ, peşi sıra sürüklediği insanı hızlı yaşama
biçimiyle daha fazla bireyselleştiriyor ve özellikle dinî bayramların
insanlarda uyandırdığı ruhu değişime uğratıyor. Bayramların geleneksel uygulamaları artık bir yük olarak
algılanıyor. Akrabalara, eşe dosta, komşuya yapılan bayram ziyaretleri yerini
çoğunlukla tatil planlarına bırakmış durumda. Coşkulu, huzur dolu kalabalık
aile buluşmaları neredeyse unutulmak üzere. Bayram namazlarından sonra evlerde
sevgiyle ve hasretle kurulan bayram sofraları iyice tenhalaşırken, insanlar
daha yalın bayramlar geçirmeyi tercih ediyor. Artık sıcak teması, yüz yüze
görüşmeyi gerekli görmüyor, bunun yerine sanal iletişim yollarını kullanmayı
daha uygun buluyor. Muhabbet dolu misafir meclislerinin yerini büyük oranda
sosyal medya tebriklerinin aldığına şahit oluyoruz.
Yaşanan bu
kadar olumsuzluğun temel sebeplerini çok yönlü değerlendirmek mümkün. Ancak
bencillik, sorumsuzluk, ihtiras, açgözlülük, çıkar gözetme ve kendini müstağni
görme… adına ne dersek diyelim tüm bu olumsuz davranış biçimleri insanın
dünyaya aşırı tamahından, gelip geçici olanı aşırı sevmesinden ve ahireti,
âdeta unutacak derecede bir yana bırakmasından (Kıyamet, 75/20-21.)
kaynaklanıyor.
Oysa bayram,
kavram olarak dahi sıcak bir kelime. Ferdî ve içtimaî açıdan her türlü
sevincimizi ifade etmek için kullanıyoruz. Milletlere ait toplu sevinç,
mutluluk ve kutlama vesilesi mahiyetinde kabul gören belirli zamanları ifade
etmek için de tercih ettiğimiz ortak bir terim. Toplumların müşterek
değerlerini simgelediklerinden, bayramı olmayan bir milletin varlığından söz
etmek mümkün değil. Bizler için dinî bayramlarımız Yüce Allah’ın kullarına
sevinç ve mutluluk kaynağı olarak armağan ettiği eşsiz zamanlardır. Birlik
ruhumuzu zinde tutan, aramızdaki sevgi ve kardeşlik bağlarının güçlendiği,
toplumsal dayanışmanın arttığı, kardeşlik ruhunun pekiştiği rahmet günleridir.
Kendimizden başlayarak sevgi ve güvene dayalı bir huzuru topluma yaymanın,
dinimizin emrettiği üzere birbirimizi kardeş bilerek yetim ve öksüzleri
sevindirmenin, ihtiyaç sahiplerini gözetmenin, dargınları barıştırmanın,
birbirimizin gönlünü fethetmenin fırsatlarını sunan kutlu zaman dilimleridir.
Bayramlar, toplumsal
hafızanın diri tutulması bakımından da kültürel hayatta çok önemli bir yer
tutmakta ve değerlerin gelecek nesillere aktarılmasında etkin bir taşıyıcı
işlevi görmektedir.
Bu sebeple bayramlarımızı hem ferdî hem de içtimaî bakımdan yok olma
kaygısı taşıdığımız değerlerin yaşatılmasına vesile bilmeliyiz. Zira ancak değerler
dünyamıza sahip çıkarak
manevi açıdan güçlenebiliriz. İlişkilerimizi değerlerimizle temellendirerek,
sosyal hayatımızı şekillendirerek, akrabalık ve komşuluk bağlarımızı
güçlendirerek zenginleşebiliriz. Bunun için derinliğinde tazeliğini
koruyan dinî ve kültürel değerlerimizi daha da canlandırmalıyız. Bir
oyalanmadan ibaret olan dünya hayatının (Ankebut, 29/64.) gelip geçiciliğini
dikkat alarak biraz yavaşlamalı, sakinleşmeli, bir nebze olsun durup
dinlenmeliyiz. Hem yaşadığımız hayatı hem de ahiret hayatını düşünüp
sorumluluklarımız çerçevesinde yapıcı ve onarıcı bir üslupla kendimizi
sorgulamalıyız. Kapsamlı bir muhasebe yaparak dünyaya meylimizi azaltmalı ve
nefsimizin olumsuz yanlarını törpüleyerek infak, vefa, fedakârlık, paylaşma,
yardımlaşma gibi erdemleri karakterimizin bir parçası hâline getirmeliyiz. O
zaman muazzam gönül köprüleri kurulacak, böylelikle toplumsal dayanışma güçlenerek artacaktır. Kırgınlıklarımız,
anlamsız çekişmelerimiz daha makul bir şekilde değerlendirildiğinde nihayetlenecek;
geçmişte yaptığımız
hataların ağır yükü af ile hafifleyecek, uzaklıklar sıcak bir selamlaşma ile
ortadan kalkacaktır.
Dinî bayramlar müminlerin en
seçkin günlerindendir. Çünkü bu günler, sorumlulukların yeniden hatırlandığı,
derin hatıraların yeniden canlandığı zaman dilimleridir. İdrak ettiğimiz Kurban
Bayramı Allah’ın rızasını kazanmak için verilen çetin mücadelenin, sabır
ve metanetle geçirilen zorlu günlerin hatırasıdır. Bizlere Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in tabi
tutuldukları imtihanı, bu süreçte sergiledikleri sadakat ve teslimiyeti,
Allah’a olan bağlılıklarını hatırlatır. Onlar vasıtasıyla bizlere öğüt
verir. Kulluğumuzla ve bunun
gereği olarak da sorumluluklarımızla ilgili bizlere uyarılarda bulunur. Dünyanın
bir imtihan yeri olduğuna ve herkesin kendince bir imtihana tabi tutulduğuna
dair bizleri ikaz eder. Geldiği her seferde insanların sevdikleriyle bir arada
olmalarının, aralarındaki dostlukları geliştirmenin, aile ve komşuluk bağlarını
güçlendirmenin kıymetini ortaya koyar. Şartlar ne olursa olsun insanlar arasında
kaynaşmanın, dostlukları ilerletmenin ve ilişkileri geliştirmenin bir yolu
olarak bayramların bize hatırlattıklarıyla, özündeki manevi değerleri korumak
bizim elimizdedir.
İyilik ve
yardımlaşmanın, davranışların bir parçası hâline getirildiği bayram günlerinde;
dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan elim olaylar, katliamlar, soykırımlar,
felaketler, menfaat kavgaları, çıkar ilişkileri neticesinde acı çeken, yokluk
yaşayan, insani hakları ellerinden alınan ve huzurlu bir şekilde bayramları
kutlamaya hasret kalan kardeşlerimizi maddi ve manevi olarak unutmayalım.
Nihayetinde davranışlarımız, tüm çabamız, yaptığımız iyilikler, katlandığımız
fedakârlıklar, sadakat ve teslimiyetimiz, Allah’ın rahmetini kazanmak, rızasına
ermek içindir.
Kurban
Bayramı’nın Yüce Allah’a ve canlı cansız tüm mahlûkata karşı sorumluluklarımızı
hatırlatmasını, iyilik ve merhamet yolunda yeni bir hayatın başlangıcı olmasını
ümit ediyorum.
Bu rahmet
günlerinin manevi yükselişle kalplerin huzur ve refahına vesile olmasını
diliyor, ülkemiz ve tüm İslam âlemi için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı
Mevla’dan niyaz ediyorum.