Sözlükte “yaklaşmak, Allah’a yakınlık
sağlamaya vesile olan şey” anlamına gelen kurban, dinî bir terim olarak,
“ibadet maksadıyla belirli bir vakitte belirli şartları taşıyan hayvanı
usulünce boğazlamak ya da bu şekilde boğazlanan hayvan” demektir. Arapçada bu
şekilde kesilen hayvana “udhiyye” denilmektedir. (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr,
6/312)
İslam’ın temel ibadetlerinden biri olan
kurban, hicretin ikinci yılında meşru kılınmış, Hz. Peygamber de (s.a.s.), “Kim
imkânı olduğu hâlde kurban kesmezse, bizim namazgâhımıza yaklaşmasın.” (İbn
Mace, “Edahi”, 2.) buyurarak bu ibadetin önemine dikkat çekmiştir. Zilhicce
ayının on, on bir, on iki ve on üçüncü günlerinde gerçekleştirilen kurban
ibadeti, Müslümanlar için Allah’a yakınlaşmanın ve Hz. İbrahim (a.s.) ile Hz.
İsmail’i (a.s.) yâd etmektir. Hz. İbrahim’in Allah’a vermiş olduğu sözü yerine
getirme kararlılığı kurban ibadetinin özünü oluşturmaktadır. Allah’a
teslimiyetin ve sadakatin simgesi olan kurban, müminleri her sene bu kutsal
hatırayı hatırlamaya davet etmektedir.
Kurban kurtuluşun adıdır. Nefsin
tuzaklarından, benliğin bataklığından ve dünyevi tutkuların esaret ağından
kurtularak özü sözle, sözü eylemle buluşturmak ve ruhu yücelterek Allah’a
teslim olmaktır. Kurban ihlas ve samimiyetin, bireysel ve toplumsal
sorumluluğun bilinç düzeyinde sınandığı bir ibadettir. Kurban konforu, malı ve
gerektiğinde canı Allah yolunda feda edebilme iradesini gösterebilmektir. Zira
kesilen kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşmaktadır. Bu yönüyle
kurban takva şuurunu Rabb’e ulaştırma vesilesidir. (Hac, 22/37.)
Kurban, hac ibadeti ile de derin bir
anlam etkileşimine sahiptir. Hac, ruh ve bedenin, İbrahimî bir sadakatle
İsmailî bir teslimiyete bürünmüş yolculuğudur. Hacılar Mina’da kurbanlarını
keserken, dünyanın dört bir yanındaki müminler de kestikleri kurbanlarla aynı
duyguya eşlik ederek büyük İslam ümmetinin bir ferdi olmanın huzurunu yaşarlar.
Kurban Bayramı paylaşma, dayanışma ve
kardeşliği temsil eder. Her yıl milyonlarca Müslüman, kesilen kurbanlarla
nefsin esaretinden kurtulup kulluk bilincine kavuşmanın bayramını idrak eder.
Kurban Bayramı, iman ile amelin mihenk taşıdır. Müslümanlara Hz. İbrahim’in
sadakatini ve Hz. İsmail’in adanmışlığını hatırlatır. Bu kıssa, sadece bir baba
ile oğulun hikâyesi değil, aynı zamanda Allah’a olan tereddütsüz teslimiyetin
ve samimi sadakatin sembolüdür. Ancak bu yıl da Kurban Bayramı, başta Gazze
olmak üzere dünyanın bazı coğrafyalarında savaşın, yoksulluğun ve zulmün
gölgesinde karşılanmıştır. Gazze, son yıllarda bu acı tablonun en trajik
yansımalarından biri hâline gelmiştir. Gazze halkı varlık mücadelesini sabır ve
dirençle gösterirken, ağır abluka, yetersiz yaşam koşulları ve kesintisiz
saldırılar altında bir bayram sabahına daha ne yazık ki kan ve gözyaşıyla
uyanmıştır. İki milyon insan, dar bir alanda ablukanın zincirlerine vurulmuş;
gıda ve sudan mahrum bir şekilde zalimlerin insafına terk edilmiştir. Gazze,
“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden sadece ‘iman ettik’ demeleriyle
bırakılıvereceklerini mi sandılar?” (Ankebut, 29/2.) ayetini inananların yüzüne
dembedem çarpan bir inanç sınavı hâline geldi.
Gazze direnişi, sadakat ve teslimiyetin
yaşayan şahidi; Rabb’ine kurban olmak için sırasını bekleyen kadın erkek, genç
ihtiyar her Gazzelinin bir yaşam biçimi olurken, Gazze’de, “Babacığım, sana
emredileni yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” (Saffat, 37/102.)
ayetindeki teslimiyet her gün tekrar tekrar vücut buluyor.
Gazze insanlığın sahipsiz kurbanıdır.
Gazzeli kurbanların acısı, inanca, insanlığa ve kardeşliğe dokunan derin bir
çığlıktır. Hüzünle yoğrulan bu acının toprağında barış ve adalet, terör devleti
Siyonist İsrail’in katiller sürüsü tarafından katledilirken dünyanın sözde
barış temsilcileri dilsiz şeytan rolüne bürünmüştür.
Gazze’de kurban direnişin, bayram hüznün
adıdır. İslam dünyasında bayramlar her geçen gün yaşanan dramlarla sevince
değil, hüzne kapı aralamaktadır. Gazze’de şehit düşen her can, varoluş
mücadelesi için Hak uğruna verilmiş bir kurban olarak yeryüzünü selamlarken
zalimlere esir düşmüş dünyanın özgürlüğe ihtiyacını hatırlatır. Gazze tüm
insanlığın vicdanına seslenen bir özgürlük davetçisidir. Çünkü dünya, artık
sadece bir coğrafyadan değil, zulüm karşısında sessiz kalan bir yığından
ibarettir.
Gazze’de Kurban Bayramı masum hayatların
da kurban edildiği bir dramın sahnesidir. Gazze’de bayram, bombalar altında
yitip giden canların tekbir seslerinin siren seslerine karışarak cennete
uğurlandığı bir günü; kaybettiklerinin yasını tutan annelerin “Rabbin için
sabret.” (Müddessir, 74/7.) emrine tutunarak, “Şüphesiz güçlükle beraber bir
kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah,
94/5-6.) ayetinin umuduna sarılarak yaptıkları sessiz duaları ifade eder.
Gazze’de işlenen zulümler taşlaşmış
kalpleri, ölmüş vicdanları diriltecek güçtedir. Gazzeli çocuklar bayramlık
elbise yerine kanlı kefen giyerken, anneler hayatta kalan yavrusunu öpüp
koklamakla teselli bulurken ayrılıkların, fitnelerin, küçük hesapların zamanı
çoktan geride kalmış olmalıdır. Bu noktada Müslümanların fikir ve eylem
birliğini tesis etmeleri; Gazze’de ve dünyanın dört bir yanında “Ey Rabbimiz!
Bize elimizden tutacak bir dost, zalimlere karşı bizi koruyacak bir yardımcı
gönder!” (Nisa, 4/75.) diye yalvaran çaresiz mazlumlar, erkekler, kadın ve
çocuklar için en büyük beklentidir.
Gazze imanın el, dil ve kalple test edildiği bir cihat
meydanıdır. Gazze bir müminin zihin dünyasında elle boykot, dille dua, malla
cihada destek, kalple buğz olarak gündem edinememişse iman ve ibadet hayatımız
şekilden öte geçememiş, suretten sirete yükselememiş demektir. Hisli bir dua,
kıyam etmiş bir kardeşlik hukuku, eyleme hazır bir tefekkür, farkındalığı
yüksek bir yaşam biçimi Gazze’ye umut olacaktır. Aksi takdirde Gazze’nin
kazanıp ümmetin kaybettiği bir öykü geleceğe miras kalacaktır.
Unutulmamalıdır ki Gazze özgür olmadıkça
insanlık esaretten kurtulamayacak, Kudüs bağımsız olmadıkça Müslümanlar huzur
bulamayacaktır.