Kurban Bayramı yaklaştıkça
gönüllerde bir özlem canlanıyor: “Nerede o eski bayramlar?” Bu soru, Osmanlı
sarayının görkemli, titizlikle planlanmış ve bereket dolu bayram gelenekleri özelinde
çok daha anlamlı bir hâl alıyor. Çünkü Osmanlı’da bayram, dinî bir vecibe
olmanın ötesinde ihtişamın, nezaketin ve toplumsal dayanışmanın zirveye
ulaştığı özel bir zamandı.
Arife Günü Başlayan Coşku
Osmanlı’da bayram coşkusu
arife günü top atışları ile başlardı. Sarayın ikinci avlusunda gerçekleştirilen
“Arife Merasimi”, mehter marşlarının eşliğinde bayramın gelişini müjdelerdi.
Padişah huzurunda dua edilip saf tutulur, Enderun’daki Arife Divanı’nda devlet
erkânının tebrikleri kabul edilirdi. Bu, yalnızca bir gelenek değil, aynı
zamanda Osmanlı’nın disiplin ve görkem anlayışının da bir göstergesiydi.
Bayram Sabahı:
Hırka-i Saadet’te Namaz ve Alay
Bayram sabahı padişah,
Hırka-i Saadet Dairesi’nde sabah namazını kılar, ardından Revan Kasrı’nda
saltanat elbisesini giyerdi. Sonrasında görkemli bayram alayı başlardı.
Ayasofya veya Sultan Ahmet Camii’ne doğru ilerleyen bu alay, Osmanlı kudret ve
zarafetinin âdeta yaşayan bir resmi gibiydi. Altın ve mücevherle donatılmış
atlar, zarif kaftanlar içinde devlet erkânı ve katılımı bakışları bu anı eşsiz
kılardı.
Kurbanın Bereketi:
Paylaşmanın Altın Anahtarı
Kurban kesimi, bayramın
ruhuydu. Padişah için özel yetiştirilen “Saya Koçları”, sabah erkenden saraya
getirilir ve padişah tarafından seçilen koç bizzat kesilirdi. Kesilen kurbanlar
yalnızca saray için değil, medreseler, dul ve yetimler, bekçiler ve
tulumbacılar için de bereket kaynağıydı. Dayanışma ve paylaşma bayramın
vazgeçilmez unsurlarıydı. Özellikle çocuklar ve fakirler için bayram, hem
manevi hem de maddi bir neşe kaynağı olurdu.
Bayramlaşmalar, İkramlar
ve Hediyeler
Bayram sadece kurban ve
namazla sınırlı kalmazdı. Saray içi tebrikler büyük bir düzen içinde
gerçekleşirdi. Sadrazamdan kapı oğlanına kadar herkes padişahın huzuruna
çıkardı. Subay ve memurlara ikramiyeler, zaptiyelere yeni fes ve püskül
dağıtılırdı. Hatta mahkûmlar affedilir, esnafın borç defterleri silinir, kimse
mağdur edilmezdi. Osmanlı bayramı, affın ve adaletin en güzel yüzünü
gösterirdi.
Bayram Sofraları:
Osmanlı Mutfağının Ziyafeti
Osmanlı’da bayram
sofralarının hazırlığı günler öncesinden başlardı. Saray mutfağı yoğun bir
çalışmaya girerdi. Kavun dolması, badem çorbası, badem helvası, yufka
bohçasında beğendili kuzu inciği gibi seçkin yemekler hazırlanırdı. Baklava ve
börekler özel tepsilere konur, şuruplar ve hoşaflar soğutulurdu.
Bayram sabahı sofraları
ise sade ve zengindi. Peynir, zeytin, bal, taze ekmekle birlikte sofranın
başköşesinde taze kurban etiyle yapılan kavurma yer alırdı. Kavurma,
tereyağında pişirilir ve yanında tereyağlı sade pilav ile sunulurdu. Sofranın
diğer gözdeleri ise irmik ve badem helvalarıydı. Bu helvalar bohçalara
konularak devlet erkânına ve halkın ileri gelenlerine hediye edilirdi. Osmanlı
bayram sofrası, hem göze hem mideye hitap eden bir zarafetin yansımasıydı.
Bayram günlerinde
konaklarda ve halk evlerinde de sofralar donatılırdı. Annelerimizin mutfağından
gelen sarmalar, özenle pişirilen çorbalar ve tatlılar misafirler için
hazırlanırdı. Zeytinyağlı dolmalar, kuzu etinden yahni ve güllaç gibi tatlılar,
bayram sofralarının olmazsa olmazlarıydı.
Kurban Kavurması Tarifi:
1 kg kuşbaşı doğranmış
kurban eti
2 yemek kaşığı tereyağı
Tuz
Eti kısık ateşte suyunu
çekene kadar kavurun. Tereyağını ekleyip tuzla lezzetlendirin. Yanında
tereyağlı pilav ile sıcak sıcak servis edin.
Osmanlı Usulü İç Pilav
Tarifi:
2 su bardağı pirinç
(tereyağında kavrulmuş)
3 su bardağı et suyu
1 çay bardağı dolmalık
fıstık
1 çay bardağı kuş üzümü
2 yemek kaşığı tereyağı
1 tatlı kaşığı tarçın
Yarım tatlı kaşığı
karabiber
Tuz
Dolmalık fıstıkları
tereyağında pembeleştirin. Pirinci ekleyip kavurun. Kuş üzümü, baharatlar ve et
suyunu ekleyip kısık ateşte pişirin. Demlendikten sonra kavurma ile birlikte
servis edin. Bu pilav, Osmanlı sofralarının vazgeçilmez lezzetlerinden biridir.
Sadeleşen Bayramlar
Zamanla, özellikle Sultan
II. Abdülhamid döneminde bayram törenleri sadeleşti. Ancak Dolmabahçe ve Yıldız
saraylarında devam eden kutlamalar Osmanlının bayramlara verdiği önemi ve
zarafeti göstermeye devam etti.
Günümüzde Bayramlar ve
Hediyeleşmenin Yeniden Hatırlanması
Günümüzde bayramlar belki
eskisi kadar ihtişamlı kutlanmıyor, fakat hâlâ birlik ve beraberliğin en güzel
zamanları olarak yaşanıyor. Aileler bayram sabahı bayram namazına gidiyor,
ardından büyükler ziyaret edilip eller öpülüyor. Sofralar yine donatılıyor;
annelerimizin hazırladığı sarmalar, börekler ve tatlılar ikram ediliyor.
Eski bayramların bir
geleneği olan hediyeleşme artık neredeyse unutuldu. Oysa hediyeleşmek, sadece
maddi değil, manevi bir yakınlık vesilesidir. Osmanlı döneminde verilen küçük
hediyeler, tebessüm ettiren ikramlar ve zarif bohçalar, bayramın ruhunu
tamamlayan önemli detaylardı.
Bugün bu güzel geleneği
yeniden hatırlamak ve yaşatmak zamanı. Çocuklara küçük dostlara anlamlı
hediyeler vermek, sevdiklerimize bayram için zarif sunumlarla hazırlanan
tatlılar götürerek bayramı taçlandırmak, bayramların unutulan zarafetini geri
getirecektir.
Bayram, sadece sofrada
değil, kalpte de paylaşmaktır. Şimdi, geçmişin izinde ama bugünün imkânlarıyla
yeniden hediyeleşmenin güzelliğini hatırlama vakti.
Hayırlı bayramlar
dileriz...