728 x 90

BİR KURBAN KARDEŞLİĞİ HİKÂYESİ

img
Bireysel ve toplumsal davranışlar, mekaniklikten kurtulup anlamın sıcaklığına kavuşabilmek için bir mayaya ve ruha ihtiyaç duyar. Farklı ülke halklarının pratiklerini anlamlandıran, onları tanıştırıp kaynaştıran ve devamlı irtibat hâlinde tutan manevi harç da hiç şüphesiz yüce dinimiz İslam’dır. İnsanları tarağın dişleri, vücudun azaları gibi gören, kendisi için sevip istediğini başkası için de isteyen bir ilahi nizam ancak bu kardeşlik hikâyesini yazabilir.

İnsana en iyi gelen şey ona dokunmak ve değerli olduğunu hissettirmektir. Bu duygu da karşımızdakine içten bir iyilik yapmakla ya da onun bir sıkıntısını gidermekle hayat bulur. Yüzleri güldüren, kalpleri yumuşatan bu tabloya vesile olan ibadetlerin başında da kuşkusuz kurban gelmektedir. Kurban, hem Yaradan hem de yaratılanla aramızdaki mesafeleri kısaltan, hatırı ve hatırası bu dünyadan sonsuz hayata uzanan bir ibadettir. Söz konusu kurban olduğunda doğal olarak hepimizin aklına ve ruhuna hemen Afrika kıtasının gölgesi düşer. Bu hassasiyet, kadim medeniyetimizin iyiliği en uzakta ve en çok ihtiyaç sahibi olana ulaştırma çabasının bizlere düşen mirasıdır. İşte her yıl bu bilinç ve sorumluluk duygusuyla Kurban Bayramı günlerinde aziz milletimizin Türkiye Diyanet Vakfına emanet ettiği kurbanlar, gönüllüler eliyle Afrika’da daha önce hiç bilmedikleri ellerle buluşuyor.

Vakfımızın gönüllüleri, ilk kez geldikleri Afrika topraklarında tamamen hasbi bir gayretle her türlü zorluğu aşarak kardeşleriyle tanışmanın heyecanını yaşıyorlar. Çoğu zaman, araçların bile gitmekte zorlandığı patika yollardan ve saatlerce süren yolculuktan sonra menzile vardıklarında karşılaştıkları tablo onlara bütün yorgunluklarını unutturuyor. Onları gördüklerinde yalın ayak koşuşturan çocuklardan, sırtında bebeğiyle yürüyen kadınlardan, elindeki yorgun sopasıyla zorla ilerleyen yaşlılara kadar herkesin gözlerinin parıldadığını hissedebiliyorsunuz. O gözlerde, sanki uzun yıllar ve yollardan sonra beklenen hatırlı bir misafirin gelmesinden duyulan haklı sevinci rahatlıkla okuyabiliyorsunuz. Gönüllülerin göğüslerinde taşıdıkları ay yıldızı gördükleri gibi sanki öğretilmişçesine tüm insanların hep birlikte ellerini semaya açması da bu toprakların alışık olduğu fotoğraflardan biridir. Çünkü her yıl, suyun ve elektriğin olmadığı köylerde, mülteci kamplarında, yetimhanelerde binlerce örselenmiş mahzun yürek o Kurban Bayramı’nı bekliyor. Çaresizce beklemenin ne olduğunu insana en iyi öğreten yerlerden biri olan Afrika’da, beklenen kimsenin geldiğinde yaşanılan sevinç de hâliyle paha biçilmez oluyor. Bu sevinç özellikle bayram sabahında kerpiçten yapılmış, içinde hiçbir şey bulunmayan küçük bir mescitten dışarı taşan cemaatle omuz omuza kılınan coşkulu bayram namazıyla zirveye ulaşıyor.

Bayram elbette sevinmek ve sevindirmektir. İnsanı sevindirmenin en güzel yolu ise ona en çok ihtiyaç duyduğu şeyi bizzat vermektir. Dolayısıyla, çok uzaklardan gelerek dünya üzerinde unutulduğunu, yok sayıldığını düşünen ve asgari yaşamsal ihtiyaçlarına bile ulaşamayan Afrikalı kardeşlerinin kapısını kurban ile çalmaktan daha güzel bir hediye olabilir mi? Çat kapı gelinecek bir dost gibi “Ben geldim” demekten daha samimi bir söz olabilir mi? İnsana sadece insan olduğu için değer vermenin bundan daha güzel bir ifadesi olabilir mi? Nitekim buna kayıtsız kalmayan Afrika halkı da her yıl olduğu gibi bu kurbanda da onları unutmayan kardeşlerini içtenlikle bağrına basıyor; evlerinin en güzel köşesini, en sevdiklerini asaletle onlara sunarak iyiliğe iyilikle mukabelede bulunuyor. Kurban Bayramı süresince kardeşleriyle anlatılmaz yaşanır bu enstantaneleri zihinlerine nakşeden gönüllülerimiz için veda vakti geldiğinde ise onları koyu bir hüznün kapladığını ifade etmek isabet dışı bir tespit olmasa gerek.

Yüce Allah’ın (c.c.) kendilerine bahşettiği imkânlardan mahrum bırakılmış Afrika kıtası, bünyesindeki birtakım zorluklarla kişiye ileride gülümseyerek hatırlayacağı eşsiz hatıralar sunar. Çünkü bir hikâyeyi var eden ve anlamlandıran en önemli unsur zorluktur. Konfor ise anlık hazzın dışında, bireyin yaşamına ve sonrasına anlam katıp şekillendiren bir hikâyeye ev sahipliği yapacak potansiyele sahip değildir. Bundan dolayı kurban vesilesiyle, ailelerinden binlerce kilometre uzakta birçok zorlukla mücadele ederek daha önce görmedikleri bambaşka ailelerle bir araya gelen gönüllülerimiz için kuşkusuz Afrika, zihin ve gönüllerdeki yerini her daim muhafaza edecektir. Her zaman ve mekânda iyilik söz konusu olduğunda kalpler doğrudan Afrika için çarpacaktır.

Türkiye Diyanet Vakfının öncülük ettiği bu asil gaye ve gayret kesinlikle Türkiye’den Afrika’ya uzatılmış bir kurban ikramından çok daha fazlasıdır. Halisane niyet, samimiyet ve tevazu ile eşyanın ardındakini görebilme ve gösterebilme ferasetidir. Yüce Allah’ın (c.c.) Sevgili Peygamberimize (s.a.s.) hitaben, “İyiliği, daha fazlasını bekleyerek (bir kazanç elde etmek için) yapma!” (Müddessir, 74/6.) çağlar üstü ilahi emrine ruh vermektir. Yiyip içerek tükettiğimiz, kullanarak eskittiğimiz her şeyin ötesinde elimizdeki yegâne kazanç olan Allah rızasının yansıması olarak ahirette bize gösterilecek en büyük bahtiyarlık vesikasıdır. Aynı zamanda bu çaba, Afrikalı kardeşlerimizle geçmişimizden bugüne kurulan kardeşlik zincirine sağlam bir halka daha eklemektir. Kurbanla perçinlenen bu sarsılmaz bağın en önemli semeresinin vefa olduğunu da ifade etmek gerekir. Nitekim geçtiğimiz aylarda yaşadığımız büyük deprem felaketinde bu zarif duyguyu Afrika’da deneyimlemek tarifsiz hislerden biriydi. İçtenlikle yapılan dualara, okunan sayısızca hatimlere şahit olmak ve bizi derinden sarsan bir detay olarak, kendi yaşamını sürdürmek için beslediği hayvanını hiç düşünmeden Türkiye’deki kardeşlerine ulaştırmak isteyen o asil ve vefakâr insanların varlığını bilmek, bu dünya üzerinde görülebilecek nadir kardeşlik tablolarından birini oluşturmaktaydı. Tüm bunlarla, depremin yaşandığı ilk günden itibaren tüm Afrika’nın kalbinin Türkiye için çarptığını hissetmek, unutulmama sırasının şimdi bize geldiğini göstermişti.

Bireysel ve toplumsal davranışlar, mekaniklikten kurtulup anlamın sıcaklığına kavuşabilmek için bir mayaya ve ruha ihtiyaç duyar. Dolayısıyla, farklı ülke halklarının pratiklerini anlamlandıran, onları tanıştırıp kaynaştıran ve devamlı irtibat hâlinde tutan manevi harç da hiç şüphesiz yüce dinimiz İslam’dır. İnsanları tarağın dişleri, vücudun azaları gibi gören, kendisi için sevip istediğini başkası için de isteyen bir ilahi nizam ancak bu kardeşlik hikâyesini yazabilir. Bununla birlikte Afrika toprakları, kurban vesilesiyle dinimizin insana ve eşyaya dokunan eşsiz etkisi sayesinde kalpleri İslam’a ısınan birçok kimsenin ihtida hikâyelerini bağrında saklamaktadır. İşte her bayram bambaşka gönüllüler, Afrika’nın çorak topraklarında bu kökü sağlam hikâyelere can suyu taşıyorlar. Haddizatında bu dünyada bir kimsenin hidayet ışığı olmaktan, onu elinden tutup karanlıklardan aydınlığa çıkarmaktan daha güzel ve değerli ne olabilir ki?

Evet, bugün bayram. Bugün ülkemizden binlerce kilometre uzaklıktaki Afrika’da yeniden bir kardeşlik hikâyesi yazılıyor. Bu bayram yine bir poşet ete, elini ve yüreğini koyan İslam kardeşliği kazanıyor. Mavi yelekliler, kara kıtanın birçok yerinde yine bir iyilik neferi olmanın haklı mutluluğunu yaşıyor. O hâlde, bu yıl olduğu gibi önümüzdeki Kurban Bayramı’nda da bu kardeşlik hikâyesinin kahramanı olmaya var mısın? O zaman unutma; “Beklenen sensin”

Makaleler

Yazarlar