728 x 90

Söyleşi: Sadettin ÖKTEN

img
“İnsan, Yaradan’ın kendisi hakkındaki mutlak bilgisine güvenmelidir. Çünkü O, hem ilim hem hikmet sahasında herşeyi hakkıyla bilendir. Diğer bir deyişle mutlak bilgi sahibidir. Allah’a yaklaşmak için bu bilginin bize akseden boyutu Ramazan ve Kurban Bayramlarıdır. Önce bir Müslüman sonra bir insan olarak bu ilahi lütfu fevt etmememiz lazım. Bu nimetlerin farkına vararak ne mertebede değerlendirebiliyorsak gayretimizi o istikamette yoğunlaştırmalıyız.”

Aynı gökyüzünü görüyor, aynı evrende yaşıyoruz fakat bize büyük bir anlatı sunan değerler sistemimiz, kimi zamanları ve mekânları bambaşka bir zemine oturtuyor. Kurban Bayramı ve hac ibadeti bunun bedii örneği. İnsanın kâinatla ve Yaradan’la kurduğu ilişkide bayramların yerini sizden dinleyebilir miyiz?

Bu soruda insanın evrenle kurduğu ilişki üzerinde bayramların yerini inceliyorsunuz. İnsan hayatı ilk bakışta büyük bir ölçüde her gün alışılmış şeyleri tekrarlamaktan ibaret gibi görünür. Zamanı tanımlayan hareket ve ışık; sabah öğle akşam aynı yeknesak durumu tekrarlıyor ve biz bu tekdüzelik içinde daha büyük ölçekte mevsimleri yaşıyoruz: İlkbahar, yaz, sonbahar, kış. Ancak insan olarak hepimizin evrensel diyebileceğimiz sorularımız var. Evrenselden kasıt her dönemde her mekânda, herkeste var olan sorulardır. Çoğumuz bunların farkına bile varmayız. Biraz dikkatle bakıldığında bu sorularımız daha tarafımızdan sorulmadan çok güvendiğimiz birisi tarafından cevaplandırılmıştır. Ve biz onun söylediklerini doğru kabul edip onaylamışızdır. Böyle sorulardan bir tanesi de evrende bir Yaradan’ın varlığı ile alakalıdır. İnsan varoluşu kendindeki gücün sonsuzluğa evrildiği bir başka varoluşa sığınmak, ondan yardım istemek ve onun himayesine girmek mecburiyetindedir. Bu mecburiyet varlığın yukarıda kısaca tanımlamaya çalıştığımız yeknesaklığın ötesine geçmesiyle mümkün olur. Çünkü bizim sınırlı varlığımız-seküler tabiriyle söylersek Tanrı, -İslam tabiriyle söylersek- Allah Zül Celal sonsuz varlığın karşısında sürekli bir temas hâlinde bulunamıyor. Bu hâl onun aciz ve sınırlı varlığı için çok ağır bir yüktür. Yukarıda söz ettiğimiz mecburiyet aynı zamanda bir ihtiyaç olduğundan, varlığımız o aşkın yani müteal varoluşla zaman zaman ilişki kurmak zorundadır. Bayramlar böyle bir ilişkinin kurulması için Allah Zül Celal tarafından insanlara yük edilmiş manevi mükâfatlardır. İnsan, Yaradan’ın kendisi hakkındaki mutlak bilgisine güvenmelidir. Çünkü O, hem ilim hem hikmet sahasında herşeyi hakkıyla bilendir. Diğer bir deyişle mutlak bilgi sahibidir. Allah’a yaklaşmak için bu bilginin bize akseden boyutu Ramazan ve Kurban Bayramlarıdır. Önce bir Müslüman sonra bir insan olarak bu ilahi lütfu fevt etmememiz lazım. Bu nimetlerin farkına vararak ne mertebede değerlendirebiliyorsak gayretimizi o istikamette yoğunlaştırmalıyız. Hayat ve hayatı çerçeveleyen dünya mecburiyetleri hiçbir zaman bitmez. Bayramlar bu meşguliyetlere en azından bir süreliğine ara verip deruni bir muhasebe yapmak için fırsatlardır. Bunlar tek başına idrak edilen özel zamanlar da değildir. Ramazan Bayramı’nın öncesinde uzun bir oruç ve arınma ayı, Kurban Bayramı’nda da hac farizası vardır. İslam toplumlarının ramazan ayı ve hac farizası sırasında yaşadığı dinî tecrübeyi de dikkate aldığımızda günümüz için her iki bayramı tesit etmek daha kolaylaşıyor. Çünkü insan biraz da menkıbelerin, tecrübelerin etkisi altında kalır. Yaklaşan Iydi Edha münasebetiyle bizzat kendinizin yahut yakınlarınızın veya duyduğunuz tanıdığınız kimselerin hac ve umre maceralarını hatırlayınız. Kurban Bayramı’na hazırlığınız çok daha kolaylaşacaktır.

Modernizm bize “Benim dışımda bir hayat tasavvur edemezsin.” diye parmak sallarken bayramlarımıza da el uzatır. Peki, bayramları bayram gibi yaşamak, onun manevi iklimini yeniden canlandırmak için bize ne gerekir?

Aslında sorduğunuz sorunun cevabı zaten sorunun içinde var. Buradan yola çıkarak konuşalım. Modernite bize nefsimiz üzerinden yaklaşıyor. Diğer bir tabirle söylersek devamlı olarak içgüdümüze hitap ediyor. İçgüdü her bireyin belli bir yaşa gelince hiçbir gayret sarf etmeden sahip olduğu bir olgudur. Bilim sahibi olmak için çalışmanız gerekir. Tefekkürde bir noktaya varmak için ciddi okumalar ve tartışmalar yapmak lazım. Sanatta behre sahip olmak için ise her şeyden önce kabiliyet icap ediyor. Ama içgüdü böyle değil. Herkeste var ve devamlı ister. İslam medeniyeti devamlı isteyen, hiç tatmin olmayan, sınır tanımayan bu içgüdüye nefs-i emmare diyor. Bayramları, İslam medeniyetinin çizdiği çerçeve içinde yaşamak isteyen birisi modernitenin yukarıda tanımladığımız içgüdüye hitap eden bütün tekliflerini yapabildiği kadar reddetmelidir. Böylece kendisine o vakte kadar tanımadığı ve fark edemediği muazzam bir özgürlük alanı açılır. Bunu başarırsa o alana İslam medeniyetinin anladığı tarzda bayramı yaşama taktiği hâkim olur. Bu pratiğin temel ölçüsü de sünnet-i seniyyedir. Bazı dostlar sünnet-i seniyyenin şu kadar yüzyıl öncede kaldığını, canlı örneklerini göremediklerini söylüyorlar. Onlara diyorum ki böyle düşünmeyin. Peygamberlerin vârisleri âlimlerdir. Hem zahir âlimleri hem bâtın âlimleri. Onların hal ve hareketlerinden eski tabirle söyleyelim hissemend oluruz.

Elbette tercihlerimiz kadar vazgeçtiklerimizle de hayatımızı inşa ve ihya ederiz. Tazim ve sadakatin bir tezahürü olan kurban vesilesiyle Rabbimize yakınlaşmak için kapitalist düzenin tuzaklarına karşı nelerden vazgeçmeliyiz?

Aslında yukarıdaki satırlar bu sorunun cevabını da ihtiva ediyor. Fakat anladığım kadarıyla daha somut örnekler istemektesiniz. Hemen bu örneklerden birkaçını sıralamaya çalışalım. Hayatımızı kuşatan ve modernitenin çok önemsediği madde âleminden olabildiğince az pay almaya çalışalım. Modernite özellikle iletişim devriminden sonra insanları her an ablukaya almıştır. Ve size eksiklerinizin asla bitmeyeceğini telkin eder. Bu çerçeveden çıkamayan ruhlar maalesef bu telkine inanıyorlar. Buna karşılık yapılacak şey gayet basittir. Kendinizi bu telkinden koruyunuz. Modernitenin iletişim devrimiyle etrafımıza ördüğü enformatik dünyanın dışına çıkın. O dünya ile teması kesin lütfen. Allah’ın sizin için lütfettiği tabiatla tanışın ve yalnız kalmaktan korkmayın. Siz sanal dünya ve sanal insanlarla teması kestikçe Allah ile olan ülfetiniz artacaktır. Ve onun esmasından bazı kısımlar varlığınıza görünür hâle gelecektir. Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayan bir makamdır. Kullarını her noktadan verdikleriyle yaşatır. El-Ganî ismi inşallah üzerinizde tecelli etsin ki modernitenin size ihtiyaç diye cebrettiği sanal âlemden kurtulunuz.

Makaleler

Yazarlar