“Bayram sabahları kendimi yeniden doğmuş gibi hissederim.”
Bayram sabahlarında içinizi dolduran his?
Bayram sabahları kendimi yeniden doğmuş gibi hissederim ve bu duyguyu paylaşabileceğim insanlarla bir arada olmak isterim. Onun için bayram namazlarına iştirak ederim.
Bayram sabahları sizi nereye çağırır?
Bu yaşa kadar, İstanbul’un bayramları beni tarihimize davet ederdi. Seneler boyu bayram namazını Süleymaniye’de, son iki yılda ise Ayasofya’da kıldım. Bu yıl ise Ramazan Bayramı’nın sabahında Türkiye’nin ve bir manada İslam’ın geleceğini temsil eden Çamlıca Camii’ndeydim.
Sizin camilerle kurduğunuz o hasbi bağa yazı ve söyleşilerinizde şahitlik ettik. Çamlıca Camii’nde bayram namazını sizden dinlesek?
Türkiye’nin en büyük, dünyanın da dördüncü büyük camisi olan bu mekânda, Türkiye’nin ve İslâm dünyasının geleceğini buldum. Asya’nın ilk büyük tepesi olan Çamlıca, o sabah müminlerle lebalep dolmuştu. Civardaki bütün cadde ve sokaklar kalbe koşan kan damarları gibi hızla namaza yetişmeye çalışan kadın erkek, büyük küçük nur yüzlü insanlarla doluydu. Caminin içinde alt katta erkekler, üst katta hanımlar neredeyse askerî bir disiplin içinde bayram hutbesini dinleyip namaza durdular. Namaz bittikten sonra İstanbul’un farklı semtlerinden hatta karşı sahilden gelenler kapı yanlarında durup birbirlerine şekerler, lokumlar ikram ediyorlardı.
O bayramlaşmadan yâdınızda kalan şeyler nelerdi?
Bayramlaştığım insanlar arasında Yemen’den gelen bir aile; İtalya’da doktora yapan Faslı bir genç kız, Kanada’dan Bayram için İstanbul’a gelmiş olan Pakistanlı bir aile de vardı. Ayasofya’ya İstanbul’daki ikinci Kâbe demiştim ama Çamlıca Camii, Ramazan Bayramı sabahında üçüncü bir Kâbe’ye dönüşmüştü. Çamlıca Camii, inşa öncesinde ve süresince ciddi eleştiriler aldı. Mimari açıdan ya da ekolojik açıdan eleştiriler her zaman tartışılabilir. Ama bence İstanbul gibi tarih şehrinde böyle abidevi bir eserin inşa edilmiş olması Türkiye’nin dünyadaki geleceğini sembolik olarak göstermesi açısından bu eleştirilerin üstünde ve ötesinde yer almalı. Kullanılan sembolik rakamlar, kubbenin 34 metre çapında olması, İstanbul’un İslam’ın geleceğindeki ümidini ifade ettiği kadar 107.1 yani 1071’i çağrıştıran iki minarenin yüksekliği de neredeyse bin yıldır bu topraklardaki varlığımızı haykıran iki sancak manası taşımaktaydı.
Son olarak bir bayram mesajı isteyebilir miyiz?
“Yeryüzü bize mescit kılındı.” buyrulmuştur. Gönlüm, sadece bayram sabahlarında camilerin dolup taşması ile yetinmek istemiyor. İnşallah ileriki yüzyıllarda bütün beşeriyetin alnının kiliseden camiye dönmüş bir mabette, bir parkın kenarında ya da bir ormanın ortasında secdeye giderek varoluşun sırrına agâh olmasını arzu ediyor.