728 x 90

SÖYLEŞİ: Ali BARDAKOĞLU

img
Hayat acı ve tatlısıyla, hüznü ve coşkusuyla bir bütündür ve Müslümanlar hayatın sorunlarını dayanışma içinde azaltmakla, mutluluk ve coşkusunu paylaşarak bütün topluma yaymakla yükümlüdür. Bayramlar toplumsal sağduyunun, maruf ölçüsünde coşku ve neşenin toplumun bütün katmanlarına sirayet etmesi fırsatıdır.

Kurban ibadetinin İslam öncesi dinlerde ve İslam’da yeri, anlamı nedir?

Kurban, İslam diniyle başlamış bir ibadet değildir. İslam öncesi din ve kültürlerin neredeyse tamamında farklı şekil ve amaçlarla da olsa kurban ibadetine/âdetine rastlamaktayız. İnsanlığın kurban geleneği İslam dininde şirk, hayvana eziyet, israf, çevre kirliliği gibi olumsuz öğelerden temizlenerek mali ve sosyal yönü de bulunan bir ibadet hâlini almıştır. Nitekim İslam’ın geldiği dönemde Hicaz Arapları belli zamanlarda veya önemli kabul ettikleri olaylar vesilesiyle gerek Kâbe’deki gerekse Mekke’nin diğer bölgelerindeki ve Mekke dışındaki putlarının yanında mabede olan saygılarını, putlara olan bağlılıklarını göstermek, onlara yakınlaşmak gayesiyle deve, sığır, koyun, ceylan gibi hayvanları keserek kanını onların üzerine döker, kurbanı parçalayıp bu dikili taşların üzerine bırakır, yırtıcı hayvanların ve kuşların yemesini beklerlerdi. Yarar sağlayacağı düşüncesiyle ölen kimsenin kabri başında veya cinlerden korunmak amacıyla kurban kesildiği de bilinmektedir. İslam dönemine gelindiğinde Cahiliye Araplarının kurban âdeti tevhid inancına aykırı unsurlardan temizlenmiş, putlar için hayvan kurban etme şirk, bu şekilde kesilen hayvanlar da murdar sayılmıştır. (Bakara, 2/173; Maide, 5/3.) Bunun devamı olarak da kurbanın ibadet özelliği yanı sıra dayanışma ve sosyal işlevi öne çıkarılmıştır.

Kur’an’da kurban ibadetinden nasıl söz edilir?

Kur’an’da ayrıntısı verilmeksizin Hz. Âdem’in iki oğlunun Allah’a kurban takdim ettiklerinden söz edilir (Maide, 5/27.) ve ilahi dinlerin hepsinde kurban hükmünün konulduğu bildirilir. (Hac, 22/34.) Kur’an’da hac ibadeti esnasında kesilecek kurbanlarla ilgili bazı hükümler yer alsa da (Bakara, 2/196; Maide, 5/2, 95, 97; Hac, 22/28, 36, 37.) dolaylı bir işaret hariç (Kevser, 108/2.) hac dışındaki kurban ibadetine temas edilmemiştir.

Kur’an’da kurbanın kan ve etinin değil kesenlerin dinî duyarlılıklarının (takva) Allah’a ulaşacağının belirtilmesi (Hac, 22/37.) özü itibarıyla kurbanın bir ibadet oluşuna işaret eder. Bu da kurban niyetiyle hayvan kesimini diğer kesimlerden ayıran temel farktır. Kurban, verdiği nimetlerden dolayı Allah Teâlâ’ya şükür anlamı da taşır. Müminler, her kurban kesiminde, Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail’in Cenab-ı Hakk’ın buyruğuna mutlak itaat konusunda verdikleri, Kur’an’da da özetle aktarılan (Saffat, 37/102-107.) başarılı sınavın hatırasını tazelemiş ve kendilerinin de benzeri bir itaate hazır olduklarını simgesel davranışla göstermiş olurlar.

Kurbanın ibadet olmasının dışında başka anlam ve amaçlarından söz edilebilir mi?

Kadim dönemlerden itibaren kurban ibadetinin temelinde, kişinin inandığı kutsal güç için fedakârlıkta bulunma, bu yolla ona şükran duygularını ifade etme, yakınlaşma ve günahlarını affettirme amacı ön plandadır. Ancak İslam dininde diğer ibadetler gibi kurban da sadece Allah’a bağlılığı temsil eden bir simgesel davranıştan ibaret değildir; fert ve toplum için çeşitli yararlar, farklı hikmetler de taşımaktadır. Nitekim kurban kesmekle Allah’ın emrine boyun eğdiğini ve kulluk bilincini koruduğunu canlı bir biçimde ortaya koyan kişiden bunu yaparken malını Allah için telef etmesi değil en yakınlarından başlayarak insanlara yararlı olacak tarzda gerçekleştirmesi istenmiştir. Öte yandan toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutan kurban ibadeti, yeryüzündeki bütün Müslümanların hac görevini ifa için Mekke’de bulunan hacılarla ruhen birlikte olmalarına ve bayram coşkusunu onlarla beraber yaşamasına da fırsat verir. Bayram günlerinde aile fertleri, yakınlar, komşular ve kurban kesemeyenler arasında kurbanın etleri paylaşılırken aynı zamanda bayramın neşesi, dostluk, diğerkâmlık ve aynı topluma aidiyet duygusu da pekişmiş olur. Bu yüzden de farklı birçok hikmet ve yararları içinde barındıran kurban ibadetinin sadece sosyal dayanışma ve mali yardım amacına indirgenmesi, her ibadet öz ve biçim olarak ayrı anlam ve hikmetler taşıdığından kurban yerine başka bir ibadetin ikame edilmesi doğru olmaz.

Her yıl milyonlarca Müslüman hac ibadetini yerine getirmek için Mekke’de bir araya geliyor. Mekâna bağlı bir ibadetin Müslüman dünyası için nasıl bir etkisi vardır? Hac ibadetinin toplumsal faydaları nelerdir?

İslam’ın beş şartından ve dört büyük ibadetinden biri olan hac, baştan sona sembollerle dolu, ancak tecrübe edilerek kavranabilecek hikmetli bir ibadettir. Hac ibadeti, çeşitli bedenî, mali ve fikrî ibadetlerin iç içe geçtiği küresel boyutlu ve çok katmanlı bir yapıya sahiptir. İçinde aynı anda tarihe ve iç dünyaya yolculuk, varoluşu idrak, mahşeri bu dünyada yaşama, kalabalıklar içinde yalnızlığı ve ilahi himayeyi derinden hissetme, İslam dinine mensubiyet bilinci, varlığın ve değerlerin önem sırasına göre yeniden sıralanması ve bilindik ezberlerin altüst olması fırsatı vb. nice tecelliler ve hikmet pencereleri vardır. Hac sayesinde dil, renk, cinsiyet dâhil dünyevi bütün farklılıkları bir kenara iterek herkesi kucaklayan yüce bir dine mensup olduğumuzu, bu ümmet içinde Allah’ın nice bağrı yanık, gözü yaşlı, duygu seli içinde kendini yok etmiş sevgili kulunun olduğunu fark edip dinin bizim tekelimizde olmadığını, dindarlığımıza güvenip kibre kapılmamak gerektiğini anlarız. Ümmetin rengârenk çeşitlilik içinde ortak bir paydaya sahip bulunduğunu, onun da tek Allah’a bağlılık, peygamber sevgisi ve din kardeşliği olduğunu, aynı kıbleye dönmenin bu birliktelik için yeterli olduğunu daha derinden fark ederiz. Bunun dışında ibadetlerin ifa şekilleri arasındaki farklılıklar, dil, renk, ırk, giyim kuşam, kılık kıyafet çeşitliliği önemsizleşirken aynı zamanda sembolik bir anlam da kazanır. O çeşitlilik içinde vahdeti âdeta tekrar tekrar yaşarız.

Kurban Bayramı’nda, bayram neşesi ile kurban ve hac ibadeti âdeta iç içedir. Zilhicce ayında Mekke’de hac ibadetini yerine getiren müminlerden “temettü” veya “kıran haccı” yapanlar şükür kurbanı (hedy) keser; onu hem kendileri yer hem de o bölgenin insanına ikram ederler. Hedy kurbanı, hacıların ev sahibi bölge halkına bir hediye sunumu ve bayramı onlarla birlikte kutlama niyetini de ifade eder. Hac dışındaki Müslümanlardan maddi durumu yeterli olanlar da bulundukları yerde kurban keserler; benzeri bir dayanışma ve paylaşımı, bayram coşkusunu kendi çevresinde yaşarlar. Vekalet yoluyla kesilen ve diğer İslam ülkelerine gönderilen kurban etleri bu manevi bağların daha küresel boyuta taşınmasını simgeler.

Bayramlar mutluluk günleridir. Çocuklar bunu doyasıya yaşar, büyükler ise biraz çocuklaşır. Bireysel ve toplumsal anlamda düşündüğünüzde bayramı nasıl ifade edersiniz?

İslamiyet’te Ramazan (Îdu’l-Fıtr) ve Kurban (Îdu’l-Adhâ) Bayramı olmak üzere iki dinî bayram vardır. Hicretin ikinci yılından itibaren kutlanmaya başlanan bu bayramlar dinî geleneğimizde daima birlik ve beraberlik, kardeşlik ve dayanışma, dargınların barışması, gönüllerin kazanılması, aile üyelerinin -uzaktakiler de dâhil- bir araya gelmesi için önemli bir fırsat olmuş, bunlar dinen teşvik de edilmiştir. İslam, hayatla iç içe ve hayatın içinden bir dindir. Hayat acı ve tatlısıyla, hüznü ve coşkusuyla bir bütündür ve Müslümanlar hayatın sorunlarını dayanışma içinde azaltmakla, mutluluk ve coşkusunu paylaşarak bütün topluma yaymakla yükümlüdür. Bu yüzden de bayramlar toplumsal sağduyunun, maruf ölçüsünde coşku ve neşenin toplumun bütün katmanlarına sirayet etmesi fırsatıdır. Bayramlarda çocuklar, kimsesizler, ihtiyaç sahipleri, yaşlılar ve aile büyükleri özel bir ihtimam beklerler. Bu da sadece mali yardımla gerçekleşmez; belki ondan daha önemlisi güler yüz, tatlı söz, hâl hatır sorma, yanı başında olma, komşular ve aile üyelerinin buluşması gibi yollarla herkesin gönlünü kazanabilmektir.

Müslüman toplumda esenlik, barış ve sevginin, kardeşlik ve dostluğun, nezaket ve saygının, hoşgörünün ve tüm insani değerlerin hâkim olmasının önündeki en büyük engel renk, ırk, cinsiyet, kimlik, maddi zenginlik ve fakirlik, mahalle ve sosyal statü farklılıkları değil; gönüller, kalpler ve duygular arasında bizim kendi ellerimizle açtığımız uçurumlardır. İç dünyalarımızda ötekine karşı biriken tortulardır. İşte bayramlar bu uçurumları kapatmanın, tortu ve kirleri temizlemenin en güzel fırsatıdır, fırsatı olmalıdır.

Makaleler

Yazarlar